Bloğumuzu Beğendiniz mi?

Özefagus Kanseri

Dünya da görülen en yaygın kanser türüdür. Türkiye'de en fazla görüldüğü bölgeler; Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesidir.

Etyoloji: Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülür.
Risk faktörleri olarak alkol, sigara kullanımı, kostik madde alımı, özefageal darlıklar, baş ve boyun kanserleri, sıcak yemek, sıcak çay içimi, A vitamini ve çinko eksikliği görülmektedir.

Belirti ve Bulgular, başlangıçta katı gıdalarla başlayan disfaji, daha sonra sulu gıdalarda da görülmeye başlar.
  • Kilo kaybo
  • Regürjitasyon
  • Öksürük
  • Retrosternal ağrı
  • Odinofaji
  • Ses kısıklığı
  • Hepatomegali
  • Kemik hassasiyeti
  • Nadir olarak kanama görülür
Tanı: Kontrast madde ile çekilen özefagus grafileri, endoskopi ve beraberinde biyopsi alınır, sitolojik inceleme, bilgisayarlı tomografi, ultrasonografi yapılarak konur.

Tedavi ve Bakım: Komplikasyonları yüksek olmasına rağmen hastaların %40'ına rezeksiyon yapılır. Kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Hastanın beslenmesi için gastrostomi ve jejenostomi yapılır. Son yıllarda tercih edilen yöntem ise önce kemoterapi ve radyoterapi, sonra cerrahi tedavi (özefagus tamamen çıkarılır kolondan bir bölüm alınarak özefagusun yerine konulur) yapılırsa sonuç daha başarılı olmaktadır. Cerrahi tedaviden sonra tekrar radyoterapi ve kemoterapinin etkili olduğu düşünülmektedir.

Altınotu (Ceterach Officinarum)

5-20 cm boyunda kızılımsı, çiçeksiz, otsu kokusuz acımsı bir bitkidir. Kuzey ve batı anadolu da yaygındır.

Etkileri: İdrar söktürücü olup kabızlıkta etkilidir. Ayrıca haricen basura karşı kullanılır.

Kullanımı: kurutularak toz halinde 5 gramı suda kaynatılarak içilir. Suda kaynatılarak basura pansuman şeklinde kullanılır.

Diğer Adı: Dalak otu

Kalp Durması

Kalp kasının iletim sistemini ilgilendiren herhangi bir bozukluk nedeniyle, kalbin pompalama görevini yerine getirmek üzere kasılamamasına kalp durması denir. Kalp atımı, nabız noktalarından ya da doğrudan sol göğsün üzerinden dinlenerek kontrol edilir. Kalp atımı alınamıyorsa;
  1. Hasta, sert bir zemin üzerine sırt üstü yatırılır.
  2. İlk yardım uygulanan, hasta ile yüzyüze bakacak şekilde hastanın yanına diz çöker.
  3. İki göğsün tam ortasında iman tahtası denilen kemiği 1/3 alt ucuna, bir elin avuç içinin bileğe yakın kısmı yerleştirilir.
  4. Diğer el ayası tam dik olacak şekilde bu elin üzerine konur.
  5. Dirsekler bükülmeden, omuz gücüyle, göğsün üzerine kısa süreli basınç yapılır.
  6. Bu basınçla göğüs kemiği 3-4 cm çökmelidir.
  7. Bu işlem art arda dakikada 80-100 kez tekrarlanır.
  8. İşlem, hastanın kalbi normal atmaya başlayıncaya kadar sürdürülür.
  9. Bu arada en yakın sağlık kuruluşuna haber verilerek hastaya müdahale edilmesi sağlanmalıdır.
  10. Kalp atımı başlayan hastanın, sağlık görevlileri gelene dek yatması sağlanır.
  11. Bebek ve çocuklara kalp masajı yapılırken tek elle, az bir kuvvetle, çok sayıda yapmaya dikkat edilmelidir. Bu uygulamada göğüs kafesi içeri çökmeli ve dakikada 100 kez basınç uygulanmalıdır.
  12. Kalp masajı ve sun'î solunum birlikte yapılacaksa, ikisini aynı anda yapmayı sun'î solunumla başlanır, 1 solunum, 5 kalp masajı şeklinde sırayla yapılır, Tek kişi, ilk yardım yapıyorsa 2 sun'î solunum, 15 kalp masajı yapılmalıdır.

Genital Bölge (Üreme Organları) Temizliği

Genital bölge yağ ve ter bezlerinin olduğu bir bölgedir. Kötü kokular olmaması için sık sık su ve sabunla yıkanıp kurulanmalıdır. Özellikle adet dönemlerinde kızların genital bölge temizliğine büyük önem vermeleri gerekir. Bu dönem boyunca ayakta duş şeklinde banyo yapılmalıdır. Her 3-4 saatte bir hazır hijyenik ped ya da üzeri gazlı bez ile kaplanmış pamuk pedler değiştirilmelidir. Bu dönemde pedlerin sık değiştirilmemesi nedeniyle enfeksiyon riski yükselir. Eğer ped yerine pamuklu bez kullanılıyorsa, mutlaka bol su ve sabunla yıkanarak kaynatılmalı, ütülenerek temiz bir yerde saklanmalıdır. Genital bölge ve koltuk altı kıllarının düzenli aralıklarla kesilmesi gerekir

Aloe Vera

Eski yunanlılarda güzelleşmek için kullanılan bir bitki.

Etkileri: Yıpranmış ciltleri onarmak ve nemlendirmek için son derece yararlı, kaynaklanan kaşıntılara karşı cildi koruyor. Yıpranmış saçları onarır ve nemlendirir.

Kullanımı: Hekimler tarafından tavsiye edilen miktarlarda kullanılır

Mide Ülseri

Mide mukozasının bir çok faktör tarafından, önce yüzeysel bütünlüğünün bozulması ve ülserasyonlar (açık yaralar) oluşması; daha sonra bundan, yakın dokuların da etkilenmesi olarak ifade edebiliriz. Mide mukozasının çeşitli nedenlerle meydana gelene yüzeysel doku defektleri (erozyonlar) tanımlanır. Defektin, mukozayı aşarak submukoza muskularis propia tabakasını da içerecek şeklinde ilerlemesiyle peptik ülser oluşur.

Etyoloji: Ülser oluşumunda asıl neden, mukozanın bütünlüğünün agresif- koruyucu-onarıcı faktörler arasındaki dengenin değişmesi ve bozulmasıdır.

Buradaki agresif faktörlerin başında asit ve pepsin gelir. Çeşitli genetik, çevresel ve ifeksiyöz ajanlar yardımıyla mukozanın koruyucu-onarıcı mekanizmalarını bozmaktadır ve ülser oluşturmaktadır.

80'li yıllarda ülserin baş nedeni olarak pepsin bilinmekte ve pepsin suçlanmaktaydı. Ancak 80'li yıllar sonrasında yapılan ciddi klinik ve laboratuvar çalışmaları sonucunda Asit/Pepsin yoksa ülserde yok anlayışına son verilmiş, özellikle ülser oluşumunda HP (helicobacter pylori) NSAİİ'nin (non steroit antiinflamatuar ilaçlar) en sık etkenler olduğu ortaya konuş ve çok ciddi gelişmeler sağlanmıştır. HP ve NSAİİ'nin tkisi, agresif faktörlerin (asit-pepsin) etkisini arttırmaktan çok, korucyucu ve onarıcı mekanizmaları bozmak şeklinde olmaktadır.

Ülser oluşumnda diyetin, alkolün ve kortikosteroitlerin etkisi direkt değildir. Direkt sorumlu tutulan etken, HP'dir. Dueodonal ülserlerin %60-70'inde etken olarak HP görülmektedir. Bulaşıcılığı önlenebildiği oranda hem iyileşme sağlanabilmekte hem de tekrarlar azalabilmektedir. Hp'nin oral-fekal yolla ya da oral-oral yolla bulaştığı düşünülmektedir.

Ülserler, bulunduğu organa göre isimlendirilir. Gastrik mukozada ise mide ülseri, duedonumda ise, duedonum ülseri denir.

Belirti ve bulgular:
  • Dispeptik yakınmalar (iştahsızlık, bulantı, kusma, yanma, şişkinlik, geğirme)
  • Kanama
  • Hafif epigastrik ağrı,
  • Komplike durumlarda gaitada gizli kan pozitifliği,
  • Hematemez
  • Melena ve perforasyon bulguları vardır
Ülserde ağrı, ilkbahar ve sonbaharda sıklaşır. Tekrarlayıcıdır, yemek ve antiasitlerle geçen ağrı vardır. Ağrı, yemekten sonraki ilk 2 saat içinde olur, 2 saatten sonraki ağrılar, duedonal ülserlerde görülür.

Komplikasyonlar:
  •  Kanama
  • Perforasyon
  • Karsinomadır
Tanı: Etken HP olduğu için, bunun tanısının konulması gerekir. Bunun için de endoskopi, üreaz testi, kültür, histopatoloji, serolojik ve sitolojik testler, üre-nefes testleri, gaitada antijen ve idrar antijen testleriyle konulur.

Üre-nefes testi, HP tanısında ideal testtir. Ancak maliyeti yüksektir ve çok az merkezde bulunmaktadır.

Hp (helicobacter) pylori'nin neden olduğu duedonal ülserde, biyopsi gerekmez. Çünkü malignite oranı çok düşüktür. Ancak gastrik ülserde ve komplike duedonal ülserde, biyopsi gereklidir. Ayrıca endoskopik inceleme yapılmalıdır.

Tedavi ve bakım: HP enfeksiyonu varsa buna yönelik tedavi ile eredike edilmelidir. NSAİİ kullanımı varsa kesilmelidir. Asit azaltıcı ilaçlar kullanılır.

Ülserde diyetin etkisine (hasta uyumsuzluğu nedeniyle) eskiden olduğu kadar değer verilmemektedir. Ancak şişkinlik ve gaz gibi semptomları azaltmak için rahatsızlık veren gıdalar azaltılır. Bunu hasta daha iyi tespit edebilir. Özellikle tekrarların önlenmesi için sigara kullanımının azaltılması önemlidir.

Alman Papatyası (Matricaria Recutita)

Avrupa ve Batı Asya kökenli olup, papatya ailesinin bir üyesidir. Çiçekleri %1-2 oranında uçucu yağlar, rezin ve flavonlar içermektedir. Bu aktif bileşikler papatyaya iltihap ve spazm giderici, bakteri veya mantar öldürücü, ağrı kesici, yatıştırıcı ve sakinleştirici, antialerjik, kas gevşetici, antiseptik ve dezenfektan özellikler vermektedir. Yüzyıllardır güvenle yan etkisiz bir şekilde kullanılmaktadır.

Etkileri: Mide ekşimesi ve mide yanmasında etkilidir. depresyon stres ve sinirsel durumlara karşı sakinleştirici etkisi vardır. Soğuk algınlığı ve saman nezlesi, uykusuzluk problemleri, sindirim güçlüğü ve hazımsızlıkta kullanılır. Stresli kolon ve kalın bağırsak kasılması, bağırsak alerjisi, peptik ülser, kalınbağırsak iltihabı, böbrek ve safra kesesi taşlarına karşı çözücü, idrar arttırıcı etkileride vardır.

Kullanım: Hekim tavsiyesi ile önerilen dozlarda kullanılır. Bilenen herhangi bir yan etkisi yoktur

Saç Temizliği ve Bakımı

Saçlar, haftada en az iki kez saç tipine uygun şampuanlar veya sabunla yıkanmalı, yıkama suyu çok sıcak ya da çok soğuk olmamalıdır. Yıkama sırasında aşırı ovalamaktan kaçınılmalı, sık sık fön, sıcak kurutma, boya, bigudi, maşa, perma gibi saç kalitesini bozan uygulamalar yapılmamalıdır. Saçlar, uygun aralıklarla kestirilmeli, düzgün bir biçimde taranmalı, bu amaçla kullanılan tarak ve fırçaların temiz olmasına özen gösterilmelidir.

Saçlı deride kepeklenme varsa bir hekime danışılarak şampuan kullanılmalıdır.
Parazitlere bağlı bi hastalık olan bitlenme en sık saçlarda görülür. Saçlı deride kaşıntı, yaralar, saçlarda sirke adı verilen parazit yumurtalarının varlığında derhal bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Bu tip hastalıkların yayılmasında kişisel bakım eşyalarının, (tarak, havlu gibi) ya da giyeceklerin ortak kullanılması önemli bir yol oynamaktadır.

İlk Yardımın Tanımı, Önemi, İlke ve Hedefleri

Hepatit

Hepatit, çeşitli nedenlere bağlı olan karaciğer iltihabıdır. Virüsler, zehirli maddeler ve bazı ilaçlar hepatite neden olabilirler
Bu hastalığı birçok virüs meydana getirebilir. Biz, en çok görülen hepatit A ve B'den bahsedeceğiz

Hepatit A: Yakın temasla kolayca kişiden kişiye geçen bir hastalıktır. Mikroorganizma, bağırsaklarla atılır ve büyük abdestle çevreye bulaşabilir. Büyük abdestin bulaştığı sularla ve gıdalarla yayılım gösterir.
Çocuklar ve gençler arasında, sağlık koşullarının iyi olmadığı toplumlarda, daha sık görülür.

Belirtileri, ateş, halsizlik, bulantı, karın ağrısından sonra başlayan sarılıktır. Ama genellikle belirtisiz, fark edilmeden geçirilebilir. Birkaç haftada iyileşir.
Bulaşım, en fazla kuluçka döneminde olur. Kuluçka süresi 30 gündür. Sarılıktan sonra bir hafta daha sürer. Korunmada, dışkılamadan sonra ellerin iyice yıkanması, tuvaletlerin temizliği önemlidir.

A tipi hepatitte taşıyıcılık görülmez. Nadiren ağır karaciğer yetersizliğine neden olur.

Hepatit B: Kan ve kan ürünleri, virüs bulaşmış iğneler ve cinsel temasla bulaşır. Kan hastaları, uyuşturucu kullananlar ve sağlık personeline bulaşma riski daha fazladır.

Hastalıkta, iştahsızlık, hafif karın ağrısı, eklem ağrıları, sarılık görülür. Hastalık belirtileri olmadan da enfeksiyon geçirilebilir. Hastalaın vücut salgılarında virüs bulunur.

Yapılan çalışmalar, halkımızın yarısının hepatit virüsü ile karşılaştığını ve bağışklık kazandıklarını göstermiştir. Bu enfeksiyonu geçirenlerin taşıyıcı kalabileceği ve kalıcı karaciğer hastalığı hatta karaciğer kanserine neden olacağı bilinirse, önemi daha iyi anlaşılabilir.

Hastalığın özel tedavisi yoktur. Önemli olan korunmaktır.
Hepatit B hastalarının kanıyla, salgılarıyla kirlenen eşyalar dezenfekte edilmelidir. Hasta ile teması olanlara koruyucu antikor verilir, aşı yapılır. Yine, taşıyıcılarla cinsel ilişkisi olanlar ve risk altındaki grup, aşı programına alınır.

İnce ve Kalın Bağırsak Hastalıkları

İnce bağırsaklar: Sindirim sisteminin mideninin pilor kısmından duedonum olarak başlayıp kalın bağırsağa açıldığı ileoçekal kapakçığa kadar olan bölümünü oluşturur. Vücuda alınan besinlerin sindiriminde, sindirilen besinlein emiliminde büyük görevi vardır. Sindirim sonrası atık ürünleri ise kalın bağırsağa doğru taşıyarak vücuttan atılmasına yardımcı olur. Ayrıca bazı hormonları ile (sekretin, mide sekresyonu inthibe edici polipeptid, glisentin, nörotensin, somatostain, motilin ve bunun gibi) endokrin sisteme de katkıları olmaktadır.

Kalın bağırsaklar: Sindirim kanalının ileoçekal kapaktan başlayarak anüse kadar olan kısımdır. Anüse yakın olan kısmı; bazı anatomik, fizyolojik farklılıklar olması ve görülen hastalık nitelik ve tedavilerinin de farklılık göstermesi nedeniyle rektum olarak adlandırılır. İleoçekal kapaktan geçerek kalın bağırsağa (ilk kısmı çekuma) gelen ince bağırsak içeriğinin fazla sıvıları burada emilir, müküs salgılayarak rektuma doğru taşınmasını kolaylaştırır ve rektumda depolanmasını sağlar. Kalın bağırsaklar, birçok karın içi organla (karaciğer, mide, dalak, deudonum, ince bağırsaklar, böbrekler, üreterler ve mesane) komşu olduğu için hastalıklarında farklı semptom ve bulgular ortaya çıkar.

Hastalığın Komplikasyonları

Komplikasyon, bir hastalığın seyri veya tedavisi sırasında başka bir hastalık veya bozukluğun ortaya çıkması, var olan hastalık tablosuna eklenmesi, karışması durumu.

Bazı hastalıklarda bilinen ve beklenen komplikasyonlar vardır. Bunlar gelişmesi istenilmez. Hasta açısından da oldukça zor ve kötü bir durumdur. Bazen de o hastalıkta hiç beklenilmeyen ani komplikasyonlar gelişebilir.

Örneğin, mide ülserinin komplikasyonları perforasyon ve karsinomadır. Akut apandisitin perforasyonu sonucu peritonit gelişebilir. Neoplastik hastalıkların tedavisinde kemoterapi ve radyo terapiye bağlı olarak kemik iliği süpresyonu, bunun sonucunda da enfeksiyonlar ve kanamalar gelişebilir.

Bu komplikasyonlar zaten ağır olan hastalık tablosunu daha da ağırlaştırarak hastanın hayatını tehdit eder duruma gelir, hatta hastanın hayatını kaybetmesine neden olabilir.

Alıç (Crataegus)

Gülgillerden, kırlarda yabani olarak yetişen bir ağaçtır. Meyveleri; küçük muşmulaya benzer, kırmızı renklidir. Tadı mayhoştur. İp dizili olarak pazarlarda satılır. Hekimlikte meyvesi kullanılır.

Etkileri: Kabızlığı giderir. İdrar söktürür. Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmede kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.

Kullanımı: Meyvesi yenir. Ayrıca çiçekleri kurutularak toz haline getirilerek 2-5 gramı suda kaynatılarak içilir.

Diğer Adları: Ekşi muşmula, Beyaz diken, Geviş, Yemişen, Edran

Tütün ve Sigaranın Zararları

İnce kıyılmış tütün yapraklarının özel bir kâğıt arasında sarılmasıyla elde edilen sigara çok uzun süredir ve yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Sigara kullanımı merkezî sinir sisteminde uyarılma yaratırken çizgili kaslarda gevşeme oluşturmaktadır. Bu etkiler toleras oluşmasına ve bağımlılığın ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Tütün ve sigaraya başlama nedenleri genellikle sosyal etkenlerdir. Büyükleri taklit etmek, arkadaşlar arasında kendini kanıtlamak ve basından etkilenmek, yeterinde olgunlaşmamanın bir göstergesidir. Özellikle ergenlik döneminde, grup içinde kabul görme, gruptan kopamama, aşağılık duygusundan kurtulma, arkadaşlarına üstün sağlamaya uğraşma, kişilik kanıtlama, üzüntü ve yalnızlığı giderme gibi nedenler, sigaraya başlama sebebi olur.

Sigara içenlere, zararlarını bildiği halde sigarayı niçin içmeye başladığı sorulduğunda, bazıları duyduğu zararları ciddiye almadığını, çünkü içen yakınlarında bunlara böyle şiddetle görmediğini söylenmektedir. Diğerleri ise bırakmanın çok güç olduğu görüşündedir. Ergenlik döneminde sigaraya başlayan erişkinlerin %80'i bağımlılıktan kurtulamamış durumdadır.

Sigara içenlerin çocukların, sigara içmeyenlerin çocuklarına göre daha yüksek oranda sigara alışkanlığı edindikleri anlaşılmıştır. Bu da aile tutumunun, kişinin davranışları üzerinde etkisinin bir kanıtıdır. Bu çocuklar, sigara içmeyi erişkinlik ve olgunluğun bir kanıtı gibi kabul etmektedirler. Çocuklar önce, şeker, sakız şeklinde sigara daha sonra da gerçek sigara ile bu davranış taklit etmektedirler.

Sigaraya başlamada önemli bir etken de sigara üretenlerin gazete, dergi, TV gibi basın araçlarına verdikleri çekici reklamlardır. Bu reklamlar, sigara içmeyi kendine güven, bağımsızlık ve arkadaşlarca kabul edilmenin bir anahtarı gibi sunmakta, böylece gençlerin bu dönemdeki duyarlığını sömürmektedir. Sigara içenler bu reklamlarda genç, çekici ve popüler kişiler olarak sunulmaktadır. Bu kişiler ata binmekten, seçkin lokantalarda yemek yemeye, rüzgar sörfü gibi ilginç sporlar yapmaya, cazip aktiviteler içinde gösterilmekte, böylece sigara içmekle onlar gibi olunacağı mesajı verilmektedir. Reklamlar, sigara içenleri sağlık ve pırıl pırıl insanlar olarak yansıtmaktadır.

Sigaranın topluma verdiği zararlar düşünülerek ülkemizde 7.11.1996 tarih ve 4207 sayılı yasayla; tütün ve tütün mamullerinin içilmesi bir kısım yerlede yasaklanmıştır.

Bu kanuna göre; sağlık, eğitim ve kültür hizmeti veren yerlerde, kapalı spor salonlarında, toplu taşımacılık yapılan her türlü nakil vasıtaları ile bunların bekleme salonlarında sigara içmek yasaklanmıştır. Kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekanlarda da tütün ve mamülerinin içilmesi yasaklanmıştır.

4207 sayılı yasa ile belirtilen yerlerde tütün ve tütün mamüllerini içenlere para cezası da getirilmiştir.

İlk kez sigara içildiğinde, içeni rahatsız eden bazı fiziksel değişiklikler oluşur. Bunlar, kalp hızında artma, baş dönmesi, göz yaşarması, öksürük nöbetleri ve bulantıdır. Bazıları içi bu belirtiler sigara içmemek için bir neden oluştururken diğerlerini caydıramadığı ortadadır. Bu kişiler için sigaranın dudakta yarattığı dokunma duyusu, ağızda bıraktığı tat, dumanın akciğere yaptığı uyarı ve psikolojik doyum hissi, içmeye devam etmenin nedenidir.

Sigara, pipo ya da puro içen bir kişi, her nefes dumanla birlike, akciğerlerine 4000 kimyasal maddeyi çekmektedir. Bunlardan en az 1000 tanesi, zararlı olduğu kanıtlanmış maddelerdir. Bunlardan en zararlıları nikotin, katran ve karbon monoksittir.

Nikotinin vücut organlarına etkileri genellikle uyarıcı niteliktedir ve bağımlılığa neden olur. Beyin dalgalarının yapısını değiştirir, kalp hızını, kan basıncını, her atımda kalpten pompalanan kan hacmini, kalbin kasılma kuvvetini arttırır. Deriye giden kan damarlarını ve toplardamarları daraltır, sempatik sinir aktivitesini, böbrek üstü bezlerden hormon salımını artırarak pıhtılaşmada rol oynayan faktörlerin düzeylerini düşürür. Akciğerlerde hava yoluna zehirli gazla ve parçacıkları yerleştirir, tahriş öksürüğü yapar, solunum güçlüğüne neden olur, pankreatik sıvı salınımını azaltır, kanda şeker, laktik asit ve yağ türevi maddelerin düzeyini yükseltir.

Tütünün yanması ile oluşan katran, sigara içenlerin dişlerinde, parmaklarında gözle görülebilir bir kahverengilik bırakırken, solunum yolundaki tüysü yapıyı bozar. Böylece yabancı maddeler tutulup süzülemez ve hastalıklara yakalanma riski artar. Katran yüzlerce kansere neden olan madde (kanserojen) taşır. Akciğer, boğaz ve ağız içinde oluşan kanserler tütün içiminde katran solunmasına bağlıdır.

Karbon monoksit solunduğu zaman, kanda oksijeni taşıyan hemoglobin molekülleri oksijenle yer değiştirir. Yani, sigara içenlerde vücut hücrelerinde daha az oksijen taşınır. Kalp çok çalışır. kısa kısa soluk alınır. ancak vücuda alınan oksijen miktarı yeterli gelmez.

Sigara içme yerine tütün çiğnemenin daha az zararlı olduğu inancı yanlıştır, çünkü tütün çiğnendiğinde de aynı zararlı maddeler alınmış olur.

Uzun süreli tütün kullanımı ve sigara içmenin vücuda etkileri:
Dünya üzerinde her beş kişiden birinin sigaraya bağlı sağlık sorunları nedeniyle öleceği düşünülmektedir. Çeşitli uyarı kampanyalarının sonucu, gelişmiş ülkelerde sigara tiryakiliği 1980'lerden itibaren azalmıştır. Ancak az gelişmiş ülkelerde tiryaki sayısı artmaya devam etmektedir.

Sigaranın sağlığa zararlı başlıca etkileri şunlardır:
  • Sigara içenlerin kalp krizi geçirme riski, içmeyenlere göre üç kat daha fazladır.
  • Sigara içenlerin soluduğu zehirli maddeler, kalbin, vücut hücrelerine yeterli oksijen taşıyabilmek için daha fazla çalışmasına neden olur.
  • Kanın, kan damarı duvarlarına yaptığı kuvvetli itme nedeniyle kan damarları uyarılır ve kan basıncı artışına neden olur. 
  • Nikotin, damar duvarlarında yağlı maddelerin birikmesi sonucu athero skleroz (damar sertliği) gelişmesine yardımcı olur.
  • Bu olay, kalbi besleyen damarlar da geliştiği için kalp krizi geçirme riski artar.
  • Beyni besleyen damarlarda da geliştiği için kalp krizi geçirme riski artar.
  • Bacak damarlarında oluşan tıkanıklık sonucu Bürger (Buerger) hastalığı oluşabilir. Bu hastalık, damar tıkanıklığı sonucu kangren gelişimi ve bacağın kesilmesine neden olur.
  • Sigara içenler, solunum yollarının hasar görmesine bağlı olarak tahriş öksürüğünden yakınırlar. Sigara içmeye devam edilirse bu öksürük solunum yolunu temizlemeye yetmez. Solunum yolunu dolduran balgam nedeniyle kronik bronşit denen tablo ortaya çıkar. Çeşitli sporları yapmak bir yana, merdiven çıkmak bile solunum sıkıntısına neden olur.
  • Sigara içmeye devam edilirse akciğerlerde, alveoller kasılıp gevşeme yeteneklerini kaybederler. Şişme özelliğini kaybettikleri için gaz alışverişini yapamazlar. Amfizem denen bu hastalığın geri dönüşü yoktur. Hastalar bir kibrit çöpünü bile söndüremezler. Sigara içimi sonlandırılırsa hastalığın ilerlemesi önlenebilir.
  • Sigara içimi çeşitli kanserlerin gelişmesinde önemli bir faktördür. Akciğer kanseri nedeniyle olan ölümlerin %87'sinin sigara içen kişiler olduğu bilinmektedir. Sigara içenlerde gırtlak kanseri 4-10 kat daha fazla görülmektedir.
  • Akciğer kanseri saptandığında genellik tedavisi olanaksızdır. Bu nedenle de genellikle öldürücü bir hastalıktır. Akciğer kanseri gelişmiş ülkelerde başlıca ölüm nedenlerinden biridir.
  • Sigara kullanımı, ağız içi, dudak, boğaz ve dil kanserleri ile de yakın ilişki gösterir. Ağız ve boğaz kanserleri özellikle pipo ve puro içenlerde görülür, kişi bir de alkol kullanıyorsa risk daha da artar.
  • Sigara kullanan gebe kadınların bebekleri düşük doğum ağırlığı ile doğarlar. Bu nedenle de yaşama şansları düşüktür. Kolayca bulaşıcı hastalıkara yakalanan bu bebeklerin zekâ gelişiminide olumsuz etkiler. Sigara, gebeliklerin düşükle sonlanmasına da yol açar
  • Sigara ülser, gastrit gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarını arttırır. Balgamla yutulan katran yemek borusu kanserine neden olur. Sigara, sürekli yarayı tahrip ettiği için sigara içenlerin ülserleri zor tedavi edilir.
  • Sigara, kadın ve erkekte yumurta hücrelerini etkileyerek kısırlığa neden olabilir. Prostat kanseri riskini arttırır.
  • Sigara içen kişiler daha çabuk hastalanırlar. Soğuk algınlığı, alerjiler, grip, zatürreye sık yakalanırlar. Ayrıca burun akıntısı, boğaz ağrısı, baş ağrısından yakınırlar.
Kısacası sigara; yaşlanmayı hızlandıran, ömrü kısaltan zararlı bir alışkanlıktır. Siğara içmek ağır çekimli bir intihardır.

Duedonum Hastalıkları

Duedonum, on iki parmak bağırsağı olarak bilinir. Mideden sonra başlar ve ince bağırsakların başlangıç kısmını oluşturur.

Duedonum hastalıkları: Sıklıkla görülen başlıca duedonum hastalıkları; duedonum ülserleri, duedonum tıkanmaları (obstrüksiyonları), duedonum divertikülleri, duedonum kanserleridir.

Duedonum ülserleri: Genellikle pilordan 3 cm uzaklıkta bulunan bölümde yer alır. Duodenum mukozasının nekrozlu hastalığıdır. Erkeklerde daha çok görülür.

Hastalık nedeni: Duedonum ülserinde agresif faktörlerin (asit, pepsin) artması önemlidir. HP (helicobacter pylori) duedonal ülserlerin %80-90'ında etkilidir. NSAİİ alımı da ülser oluşumun da koruyucu faktörleri azaltarak etkilir olur.

Belirti ve bulgular: Epigastrik bölgede, açlık halinde ağrılar vardır. Ağrılar, bel ve sırta kadar yayılabilir. Açlık, ağrıları arttırır. Yemekle ve antiasitlerle hafifler. yemekten 2 saat sonra, tekrar artma gösterir. Ağrıların uzun süre olmaması ve gece ağrılarının olması duedonum ülserinin tepik belirtisidir.

Tanı: Endoskopik inceleme ve biyopsi ile olur. Eğer komplike bir durum söz konusu değil ise biyopsi ile kontrol gerekmez. Kan testleri, sitolojik, serolojik testler yapılır.

Tedavi ve bakım: Mide ülserinde olduğu gibi nedene göre tedavi yapılır. Diyet, kullanılacak ilaçlar hastalığın nedenine göre düzenlenir.

Alfaalfa (Medicago Sativa)

Asya kökenli bir bitkidir. Bitkisi protein, vitamin, mineral ve besleyici gıdalar yönünden zengindir. Maganez, kalsiyum, proteinler, A, C ve K vitaminleri içerir. Vitamin K, kemik sağlığı ile ilgili en azından üç proteini aktive etmektedir. Vitamin K nın bir diğer fonksiyonu kanı pıhtılaştıran etkenlerin, cinsiyet hormonu, sinir gelişimi ve fonksiyonu, doğal hücrelerin harekete geçirilmesi gibi görevleri vardır.

Etkileri: Böbrek taşı düşürmeye yardımcı, vücuttaki fazla suyu atmak, romatizma rahatsızlıklarını, şişkinlik ve gaz gidermek için kullanmaktadır.
Sağlıklı kemik gelişimi ve kemiklerin korunması anemi, kansızlık, idrar yolları, böbrek ve idrar kesesi rahatsızlıkları, karaciğer, kan ve böbrekleri temizleyici, Hipofiz bezi fonksiyonlarını destekleyici, Gut, damla hastalığı, Kabızlıkta rahatlatıcı, Estrogen üretimine yardımcı, Kan şekerinin ayarlanmasına yardımcı olur.

Kullanımı: Hekimlerin yardımıyla önerilen miktarlarda kullanılması tavsiye edilir.

Diş Çürümesi

Diş çürümesi, diş tacının yüzeyinden başlayıp içeri doğru ilerleyerek diş dokusunun yıkımına neden olur. Diş çürümesi, diş dipleri ile ağız içindeki mikroorganizmaların, şeker ve karbonhidratlı besin artıklarını parçalamasıyla açığa çıkan asitler nedeniyle meydana gelir. Bu asitler, diş minesini eriterek deler ve mikroorganizmaların daha alttaki dokulara girmesine yol açar.

Diş çürümesinin başlıca nedeni, ağız sağlığına ve temizliğine özen gösterilmemesidir. Ayrıca beslenme koşulları, genel sağlık durumu, dişlerdeki yapı bozuklukları ve kalıtım gibi etkenler de diş çürüklerinin oluşmasında rol oynayabilir. Yetersiz ve kötü beslenme, alkol bağımlılığı, D vitamini ve protein eksikliği diş çürümesini hızlandıran koşullardır.

Diş çürümesi günümüzün belki de en yaygın hastalığıdır. Toplam nüfusunun %90'ında görülür.

Diş çürüklerinde, ağrı duyulmasının nedeni, çürüğün diş özüne ulaşmasıdır. Diş özüne ulaşmayan çürükler ağrı oluşturmaz.

Dişlerde ağrı oluşması için diş sağlığının bozulduğunu gösterir. Dentin, mine ya da sement katmanları aşınmaya uğrayarak dişler önemli ölçüde savunmasız kalmıştır. Bu durum mekanik aşınmadan, sıyrılmadan, diş minesinde mineral oluşumunun yetersiz olmasından, diş etlerinin destekleyici etkisinin azalmasından kaynaklanır.

Bazen diş kökündeki sinirin harap olması sonucu diş ağrısı hissedilmeyebilir. Bu durumda diş ağrısının olmaması dişin sağlam olduğunu göstermez.

Diş ağrısının en sık rastlanılan nedenlerinden olan diş çürüğü, zamanında tedavi edilmezse bütün vücut sağlığını etkileyebilir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi şansını yakalayabilmek için yılda iki kez mutlaka diş hekimine kontrole gidilmelidir.

Ayrıca flüor da diş çürümelerini %50-60 oranında azaltır. Flüor, diş minesinin organik asitlere karşı direncini arttırmaktadır. Kullanım sularına sodyum flüorur katılması, flüor diş macunlarının kullanılması, bebeklikten itibaren flüor tabletlerinin çiğnenmesi ve diş hekimine giderek flüorlama yaptırılması ile diş çürümelerinde önemli ölçüde gerileme sağlanabilir.

Diş çürüklerinin erken tanı ve tedavisi hem sağlık yönünden, hem de sosyal ve ekonomik yönden önem taşır. Böylece çürüğe bağlı sağlık sorunları önleneceği gibi ilerlemiş çürüğün neden olacağı tedavi giderleri azalır, dişin kaybedilme riski düşer. Ayrıca ağızda kötü görüntü ve koku nedeniyle bozulabilen sosyal ilişkilere de engel olunur.

Akyıldız (Ornithogalum Umbellatum)

20-30 cm boyunda beyaz çiçekli, otsu bir bitkidir. Anadolu'da yaygın olan bu bitkinin çiçekleri gövdenin ucunda bir arada bulunur. Etkileri: Çıban iyileştirici olarak haricen etkilidir. Ayrıca kusturucu etkisi de vardır. Kullanımı: Bitkinin taze yumrusu pişirilerek çıbanın üzerine konularak sarılır. Kaynatılarak buharı içe çekildiğinde kusturucu etki yapar. Ayrıca bu bitkinin yumruları kurutulup toz haline getirilerek dondurmaya kıvam vermekte kullanılır. Diğer Adları: Tükürük otu, Köpek soğanı

Gastrit

Mide mukazasının inflamasyonu (iltihaplanması)'dur. Gastrit akut ve kronik olarak 2'ye ayrılır. Akut gastrit: İlaç, alkol, toksik maddeler (gastrik radyasyon ve soğutulması, stafilakok, salmonella gibi patojenlerde oluşan enfeksiyonlar) asit ve alkali maddelerin içilmesi sonucu oluşan ve mide mukozasında ani gelişen yüzeysel iltihabı hastalık tablosudur. Akut gastrit enfeksiyöz veya enfeksiyöz olmayan diye, ikiye ayrılır. Enfeksiyöz akut gastrit, helicobacter pylori başta olmak üzere, çeşitli bakteriler, virüsler ve parazitlere bağlı olarak gelişebilir. Ani başlayan epigastrik ağrı ile kendini belli eder. Enfeksiyöz olmayan akut gastrit, ilaçlar (aspirin gibi), kimyasal ajanların (safra tuzları, alkol vs.) ağızdan alınımı, fiziksel stres, üremi ve bunun gibi durumlar sonucunda ortaya çıkar. Belirti ve Bulgular:
  • Bulantı, kusma ve bunlara bağlı olarak dehitratasyon görülür.
  • Bazen hemorajilere de neden olabilir.
  • İştahsızlık olur.
  • Geğirme olur.
  • Elle dokunulduğuna epigastriumda ağrı vardır.
Tanı: Endoskopik inceleme ve endoskop ile mukozadan biyopsi alınarak tanı konulur. Tedavi ve Bakım: İlaç tedavisi verilir. Neden belli ise nedene yönelik, değil ise semptomları gidermeye yönelik tedavi verilir. Asitli ve mide asidini artırıcı yiyecek ve içeceklerden uzak durması önerilir. Yiyecek ve içeçeklerin çok sıcak veya çok soğuk olmamasına dikkat etmesi önerilir. Kronik gastrit: Mukozanın kronik yaygın inflamasyonudur. İnflamasyon nedeni spesifik (tbc veya sifiliz vb.) nonspesifik (atrofik gastrit vb. gibi) olabilir. Hastalık Nedeni: Asit salgılayan mukozanın otoimmün nedenlerle yol olması ya da Helicobacter Pylori, safra neflüsü ve çeşitli diyetler nedenleri arasındadır. Kronik gastritte parietal (kenar) hücrelerin kaybına bağlı olarak intrensek faktör salgılanamaz. Buna bağlı olarak B12 emilemez ve megaloblastik anemi ortaya çıkar. Kronik gastriti olan veya total gastrektomi yapılan hastalarda ömür boyu B12 vitamini enjekte edilir. Belirti ve Bulgular: Kronik gastrit genellikle asemptomatiktir.
  • Zaman zaman tekrarlayan ağrılar (Ağrılar yenmekten sonra olur),
  • Bulantı,
  • Hematemez
  • Hipokloridi,
  • Pernisiyöz anemi,
  • Gaitada gizli kan vardır.
Komplikasyonlar: Megaloblastik ve perngsiyöz anemi, karsinomadır. Tanı: Endoskoik inceleme ve endoskop ile mukazadan biyopsi alınarak konulur. Helicobacter pylorinin neden olduğu gastrit türünde mide, mukozasında lenfoid foliküllerin birikimine ve hiperplazisine yol açar. Bunlar da zamanla malt tipi lenfoma gelişimine neden olabilir. Tedavi ve Bakım: Nedene bağlı olarak tedavi yapılır. Eğer neden helicobacter pylori ise üçlü tedavi kombinasyonları başlanır. Başarı oranı %85-90'dır. Bu kombinasyonda; ranitidin, klaritromisin ve amoksisilin (7-14 gün) uygulanır. Hasta, 6 aylık aralıklarla ülser yönünden endoskopik olarak kontrol edilip değerlendirilmelidir. Baharatlı yiyecekler, asit ve alkali içecekler diyetten kaldırılır. Sigara, alkol kullanmaması önerilir. Hastanın azar azar ve sık sık beslenmesi önerilir. Çeşitli antiasitler ağrı sırasında faydalı olur. Yatak istirahatı verilir.

Kalazya

Kardio-özefageal sfinkterde, yetmezlik söz konusudur. Mide içeriği olduğu gibi özefagusa geri döner. Hastalık Nedeni: Kesin bilinen bir nedeni olmamakla beraber, kardiak sfinkter, gevşek ve daima açık olur. Bu nedenle mide içeriği, özefagusa regürjite olmaktadır. Bebeklerde konjenital olarak ortaya çıkabilir. Belirti ve Bulgular: Genellikle yeni doğan bebeklerde beslenmeden kısa süre sonra devamlı kusmalar oluyorsa kalazya düşünülmelidir. Beslenmeden sonra bebek, bir müddet dik tutulursa kusması önlenebilir. Benzer tablolara yetişkinlerde de rastlanır. Ancak, yatınca ya da eğilince olan kusmalara ek olarak retosternal ağrı, kanama, gecikmiş olgularda peptik özofajite bağlı olarak disfaji de bulunur. Kompikasyonlar:
  • Özofajit
  • Kanama
  • Aspirasyon pnömonisidir
Tanı: Fizik muayene ve hikayeye ilave olarak baryumla radyolojik inceleme, özofagoskopi ve regürjitasyonun tespit edilmesi olmaktadır.Tedavi ve Bakım: Yeni doğan bebeklerde, özel beslenme (daha koyu kıvamlı mamalar) verilerek ve beslenme sonrası dik tutularak komplikasyonlar azaltılabilir.
  • Yetişkinlerde, az ve sık yenmesi ayrıca mide asidini arttıran yiyiceklerden kaçınılması önerilir.
  • Yemeklerden sonra hastaya, sırt üstü yatmaması söylenir
  • Mide asidini azaltacak ilaç tedavisi verilir. Özofagusta lezyon tespit edilmişse cerrahi yöntemlerden biri uygulanabilir.

Prognoz: Yeni doğan bebeklerde çoğu zaman, aniden bebek ölümü şeklinde sonlanır. Nedeni, mide içeriğinin solunum ile akciğerlere aspire edilmesidir. Ani ölümle sonuçlanmasa bile, ağır aspirasyon pnömonilerine neden olur. Bebeklerde, prognoz genellikle kötüdür. Yetişkinlerde, daha iyidir.

Ağız ve Diş Sağlığının Önemi

Ağız sağlığı; dişler ve onları çevreleyen sert ve yumuşak dokuların tümünü içerir. Dişleri çevreleyen sert dokular, dişlerin içinde yerleştiği alveol kemiği, çene kemikleri ve damaktır. Yumuşak dokular ise dudak, dil, yanak ve diş etleridir. Dişlerin ve çevre dokuların temizliği ağız sağlığının temelini oluşturur. Dişlerin bütünlüğünün tam, dizilişlerinin düzgün, renklerinin normal olması, çürük bulunmaması haline sağlıklı diş denir. Bu amaçla uygulanan yöntemler diş sağlığının temelini oluşturur. Dişler, ağız boşluğunun çevresinde, çene kemiklerinin kenarların dizilmiş olan, yiyecekleri kesip koparmaya ve çiğneyerek öğütmeye yarayan beyazımsı renkte, sert ve dayanaklı oluşumlardır. Ayrıca dişler, insanlarda bazı seslerin çıkarılmasında rol oynayarak konuşmaya yardımcı olur. Ağız sağlığı yalnızca dişlerin korunmasına yönelik bir olay değil, bütün vücudu yakından ilgilendiren bir konudur. Ağız ve diş sağlığı, ağız temizliği, doğru beslenme, flüor alımı gibi diş dokusunu güçlendirici girişimlerle dişler korunur. Ayrıca, eğri dişlerin düzeltilmesi, hasta diş ve diş etlerinin tedavisi, dişlerin düzeninin korunması da ağız ve diş sağlığının korunmasında etkilidir.

El ve Tırnak Temizliği ve Bakımı

Akhuş Ağacı (Betula Alba)

Kayıngillerden; nemli topraklarda yetişen bir ağaçtır. Meyveleri küçüktür. Yaprakları ilkbahar aylarında toplanıp kurutulur. Etkileri: Saçları gürleştirip, kepekleri yok eder. İdrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. Şişmanlamayı önler. Romatizma ağrılarını dinledirir. Ayak kokularını keser. Cilt hastalıklarını tedavi eder. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi ve albüminde faydalıdır. Kullanımı: Kabukları tomurcuk açmadan soyulup kurutularak toz halinde haricen kullanılabilir. Püskül ve yaprakları da kaynatılarak günde bir çay bardağı içilerek kullanılır.

Hastalık Semptomları

Semptom, patolojik durumu ya da hastalığı göstermek için vücutta meydana gelen değişiklik, belirti; özellikle hastanın en çok şikayet ettiği belirti, hastalık belirtisi. Genellikle hastaların doktora gitmelerine neden olan, en çok yakındıkları hastalık belirtisi. Hastanın muayesinde hekim tarafından alınan anamnezindeki tüm şikayetleri, hastalık semptomlarıdır. Bunlar, hasta tarafından hissedilen, farkedilen subjektif belirtilerdir. Örneğin; ağrı, baş dönmesi, halsizlik, kanama, yaralar, şişkinlik, yan gibi. Bulgu (sign), hekim tarafından hastanın fizik muayenesi sırasında inspeksiyon (göz ile muayene), oskültasyon (steteskop ile dinleme), palpasyon (elle muayene) ile laboratuar, radyolojik tetkiklere ve diğer tanı yöntemleri ile tespit edilen hastalığıa ait objektif belirtilere denir. Örneğin, kalpte üfürüm, tansiyon değerlerinin yüksek bulunması, kalp ritim bozuklukları, anomaliler gibi. Hekim, hastanın anamnezindeki semptomlara, muayene ve çeşitli tetkikler sonucu elde ettiği bulgulara dayanarak, hastalığı teşhis eder. Hastaları hekime götüren en önemli semptom, genellikle ağrıdır. Hekim; ağrının yerine, şiddetine, oluşuna, seyrine yönelik sorular sorarak, fizik muayene ile birlikte değerlendirme yaparak, hastalığın teşhisine yönelir. Hastanın hekime gitmesine neden olan semptomlar, yani belirtiler, hastalığın teşhisinde hekime yönlendirici bilgiler verir. Sendrom, belirli bir patolojik durumla ilgili olan ve topluca dikkate alındığında teşhise olan veren belirti ve bulguların tümüne denir. Örneğin, nefrotik sendrom

Akdiken (Rhamni Catharticus)

3-5 metre boyunda meyveleri, siyah ve etkilidir. Hekimlikte, meyvelerinden yapılan şurup kullanılır. Ev ilaçlarında, kök ve kabuklarından yararlanılır. Etkileri: Müshil tesiri gösterir ve kabızlığı giderir. Gargarası boğaz ağrılarına iyi gelir. Kaynatılarak suyu içildiğinde kaşıntıları giderir. Ancak, belirtilen miktardan fazla kullanılmamalıdır. Aksi halde, şiddetli karın ağrılarına sebeb olur. Kullanımı: Kök ve kabukları tavsiye edilen miktarda kaynatılarak kullanılır. Meyvelerinin reçeli yapılır. Diğer Adı: Geyikdikeni

Akçöp

Rutubetli yerlerde yetişen zambakgiller familyasından olan zehirli bir bitkidir. Etkileri: Yüksek tansiyona, ağrı ve sızılara iyi geldiği gibi haricen sivilcelerin iyileşmesinde de kullanılır. Hayvanlardaki parazitlerin öldürülmesinde de kullanılır. Kullanımı: Kökünün 2 gramı kaynatılarak şurup olarak içilir. Suyu haricen sivilcelere sürülebilir.

Hastalık Etyolojisi

Etyoloji, hastalık nedeni ve bu hastalık nedenlerini araştıran, inceleyen bilim dalıdır. Hastalık etyolojisi ise; o hastalığın gelişmesine ortam hazırlayan veya meydana gelmesine neden olan faktörleri, etkenleri belirtir. Hastalığı yapan etkenlerin bilinmesi, hastalıklardan korunmada ve hastalığın tedavi edilmesinde çok önemlidir. Hastalık Nedenleri: Biyolojik etkenler: Hastalıkların büyük çoğunluğu bakteri, virüs, parazitler, mantar gibi biyolojik etkenlerle meydana gelmektedir. Bazı bitki ve hayvan ürünlerinin zehirleyici etkileri de bu gruba girer. Fiziksel etkenler: Delici, ezici, kesici ve künt travmalar, aşırı soğuk ve sıcak, mekanik zorlanma, radyasyon, elektriklenme, ışık etkisi, yüksek ısı, gürültü, toz, hava basıncı nem, iyonizan radyasyon vb. bir çok fiziksel ajan hastalık etkeni olarak karşımıza çıkabilir. Kimyasal etkenler: Toz kimyasallar, gaz kimyasallar, sıvı kimyasallar, tedavide kullanılan bir çok ilaç kurşun, karbonmonoksit, insektisitler, deterjanlar, civa, kükürt, çeşitli boyar maddeler hastalık nedeni olabilmektedir. Beslenmeye bağlı nedenler: Temel besin maddelerinin az alınması ya da alınamaması (protein, vitamin, karbonhidratlar, yağlar ve minerallerin) veya fazla alınması bazı hastalıklara neden olabilmektedir. Bünyesel etkenler: Kişinin, aileden getirdiği genler, sonradan gelişen yapısal ve fonksiyonel anomaliler, doku yaşlanması ile ortaya çıkan fonksiyon kayıpları, gebelik ve menopoz gibi fizyolojik değişimler hastalık nedenleri olarak gösterilebilir. Piskolojik nedenler: Zorlanma (stres) hastalıklara zemin hazırlar. Sosyo-ekonomik durum: Barınma, beslenme, tedavi olma belli ekonomik gücü gerektirir. Ayrıca sosyo-ekonomik durumu iyi olmayanlarda hastalıklar daha fazla görülmektedir. Bunu nedeni; beslenme ve barınmanın, hijyen şartlarının iyi olmayışı, bilgisizlik, zamanında tedavi olunamayışı vb. sayılabilir. Sosyo-ekonomik durumda bir yetersizlik söz konusu ise bu yetersizlik, sağlığı olumsuz yönde, direkt etkiyeleyecektir. Hastalık etyolojisinde, yukarıda sayılanların dışında aşağıdaki nedenler de yer almaktadır; Yaş, bazı hastalıklar, bazı yaş gruplarında daha fazla görülür. Cinsiyet, bazı hastalıklar, farklı cinslerde daha fazla görülebilir. Meslek, bazı hastalıklar, bazı meslek gruplarında daha fazla görülebilir. Alışkanlıklar, düzensiz ve dengesiz beslenme, düzensiz dinlenme, sigara, alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar hastalıklara zemin hazırlar. Başka hastalıkların varlığı, kişide önceden var olan bir hastalık, tedavi edilmezse ya da edilemiyorsa başka bir hastalığa neden olabilir. Mevsime uygun giyinilmemesi, yanlış inanışlar da hastalıklara zemin hazırlar.

Hastalığın Tanımı

Akçaağaç

Ağaçgiller familyasından olup süs ve gölge ağacı olarak kullanılan yapraklı bir ağaçtır. Etkileri: Deri hastalıklarında etkilidir. Kullanımı: Kabukları ve yaprakları toz haline getirilerek cilde sürülür. Reçinesi de haricen cilde sürülerek kullanılır.

Sağlığın Tanımı

Akasya (Robinia Pseudoacacia)

Akasma Kökü (Bryonia Alba)

Ahududu

Ahlat (Pyrus Elagnifolia)

Ağaç Kavunu

Ağız Kokuları

Ağız kokusu geçmişten günümüze kadar, hem cahil toplumlarda hem de medeni toplumlarda oldukça yaydındır. Ve ayrıca sosyal yöndende dışlanma sebebi olabilir. Psikolojik sorunlar ortaya çıkar, Ağız kokusuna neden olan sosyal problemlerden çok, biyolojik probremler daha fazladır. Ağız kokusu sosyal yönden problem olmasaydı, belki de hastalık olarak görülmeyecek, tedavisi içinde uğraşılmayacaktı. Ağız kokusundan şikayet eden kişiler zamanla kendilerine olan güvenlerinide kaybedebilirler.bizde şimdi bu konu ile ilgili bir karışım vereceğiz. Anason ► 1 karışım Kimyon ► 1 karışım Rezene ► 1 karışım Süsen kökü ► 1 karışım bu karışım *dekoksiyon yöntemi ile yapılıp günde iki defa gargara yapılarak kullanılır. Adaçayı ► 2 karışım Kakule meyvesi ► 1 karışım Lavanta çiçeği ► 2 karışım bu karışım *dekoksiyon yöntemi ile yapılıp günde iki defa gargara yapılarak kullanılır *dekoksiyon bitki çayı demleme yöntemidir. dekoksiyon hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın

Dekoksiyon

bitki çayı demleme metodudur. bitki çayı yapılacak bitki sert, odunsu yenilemiyecek gibiyse bu yöntem uygulanır. Bu tür maddelerin açığa çıkması için yüksek ısıda kaynatılması gerekmektedir. ►kullanılacak bitki uygun bir kaseye konur. kurutulmuş bitkiler, ince ince kıyılmalı veya toz haline getirilmelidir. ►kaseye gerekli miktarda soğuk su konur. ►ve kase kaynatılmaya başlanmalıdır. 10-15 dk süre yetecektir. (bazı vitamin ve uçucu yağları yitirmemesi için) ►kaynattıktan sonra ise pososu ayrı, bitki çayınız ayrı bir şekilde çıkartınız. ve bitki çayınız hazır. şifa olsun...

Adale Ağrıları

Papatya, Ladin kozalağı, Lahana, Portakal kabuğu, Kuş üzümü, Sedef otu, Semiz otu, Yaban yasemini, Acı kavun

Ağaç Çileği

Afyon

Afşar Otu

Ada Soğanı (Scillae Maritima)

Adam Otu (Mandragora Autumnalis)

Patlıcangiller familyasından meyvesi sarı renkli geniş yapraklı, kötü kokulu zehirli bir bitkidir. Kökü, insan şeklini andırır. Etkileri: Baş ve eklem ağrılarına iyi geldiği gibi, cinsel isteği arttırıcı özelliği de vardır. Kullanımı: Suyu kaynatılarak buruna çekilir. Zehirli olduğu için hekim kontrolü altında tavsiye edilen miktarlarda kullanılır. Diğer Adları: At elması, Abdulselam otu, Hacılar otu, Kankurutan, Yerelması, Toskafa kavunu

Ada Çayı (Salvia Officinalis)

Acı Karpuz (Citrullus Colocynts)

Acı Elma Yağı (Salvia Triloba)

Acı Çiğdem (Colchicum Autumnale)

Acı Bakla (Lupinus Albus)

Acı Badem (Amygdali Amarum)

Acı Ağaç (Lignum Quaassiae)

AbdestBozan Otu (Sarcopoterium Spinosum)

Abanoz Ağacı (Diospyros Ebenum)